13 Mayıs 2015 00:54

12 Eylül’dü ama kaktüsler susuz da yaşardı!*

12 Eylül’dü ama kaktüsler susuz da yaşardı!*

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Kenan Evren’in, idam fermanlarını eli titremeden imzaladığı 17 yaşındaki çocukların kanıyla beslenerek sürdürdüğü hayatı sona erdi. Yüz binlerce insanın tutuklanıp işkenceden geçirildiği, birçoğunun sakat kaldığı, sendikaların kapısına kilit, dillere mühür vurulduğu 12 Eylül günlerini hatırladık yeniden. Hiç unutmamıştık zaten. Ve zaten, cunta döneminin fikri 1982 Anayasasının zikrinde ve ardı sıra gelen sivil iktidarlar eliyle yaşatılmaya devam ettiği için sonsuz bir darbe ikliminde hâlâ ülke. Zaman ilerledikçe dar gelen yasa gömleğinin dikişleri, 12 Eylül’ün ruhuna uygun bir biçimde, atan yerlerinden genişletilerek dikildikçe asker postallarının sesi hiç gitmedi kulaklarımızdan. 12 Eylül hiç bitmedi, Kenan Evren’in toprağa girmesiyle de birden bire sona ermeyecek.

Ancak 12 Eylül sadece sokaklarda dolaşan tanklardan, her köşe başındaki tehditkar kimlik kontrollerinden, ağızdan çıkan isabetsiz bir sözcük yüzünden insanın kendisini orada bulmasının işten bile olmadığı işkencehanelerden vb. ibaret bir dönem değildi. Darbe dönemini sadece baskılarla, sürekli maruz kalınan devlet terörüyle hatırlamak, ölümü ve yıllarca geri dönmemeyi göze alarak cuntaya karşı geliştirilen direnişlere haksızlık olacaktır.

17 yaşında idam edilmeden önce ailesine “Bütün bu yapılanlar, başımdan geçenler kinimi bir kat daha arttırdı, azmimi bir kat daha körükledi” diye yazabilen Erdal Eren rastlantısal olarak ortaya çıkmış bir figür olarak görülemez. Bütün çocuklar o vakitler erken büyürdü. Erdal’ın asıldığı gün, idamı protesto etmek için evinden fırlayan ve bir daha geri dönmeyen Ercan Koca’yı hatırlayalım. O da 17’sindeydi.

Cezaevlerine doldurulup sürekli işkenceyle dirençleri kırılmak istenen genç insanların, onurlarını korumak için bulabildikleri her yöntemle; bazen tek tip giysi dayatmasını reddederek don gömlek mahkemeye çıkarak, bazen açlık grevleriyle, bazen direnişlerle cuntanın asker gardiyanlarını deliye döndürdüklerini hatırlayalım.

Sokaklarda devriye gezen asker tanklarıyla mahallesini slogan yazılı “kuşlama kağıtlarıyla” donatarak saklambaç oynayan çocuklar vardı o zamanlar: Faşizme ölüm halka hürriyet!

Bir nüshası üzerinde bulundurulduğunda uzun işkencelere ve yıllarca cezaevinde yatmaya mal olacak illegal bildiri ve yayınları cephane gibi bedenine sarıp posta kutularına, evlerin kapılarına bırakan; pazar yerlerinde cuntayı lanetleyen bildirileri rüzgara savuran gençler hiç de az değildi.
Karargaha çevrilmiş kampüslerde kendi okullarına girmek için öğrenciler kapıda üst baş aramasından geçmek zorunda kalırlardı. Ama bu kapılardan cuntanın yasakladığı yayınlar, renkli kağıtlara yazılıp sıraların altına konulacak sloganlar hep özgürce geçerdi. Banliyö trenlerine veya otobüslere bir durakta binip öteki durakta inen devrimciler, iki durak arasında cuntayı teşhir eden konuşmalar yaparlardı.

12 Eylül biraz da böyle yaşandı. Mamak’ta, Metris’te, Diyarbakır zindanlarında insandan posa çıkarmaya çalışan katil sürüsü, karşısında boyun eğmeye hazır bir kitle bulamadı. 

***
301 ismin yazılı olduğu pankartta bir adı seçerek eliyle okşuyor kadın. Yüzünü kaldırdığında bir gözü kan içinde. Bir yıldır ağlamaktan gözü kan çanağına dönmüş. Kılcal damarları kan tutmuyor artık; gözyaşı yerine kan akıtıyor. Aynı kadın Soma duruşmasında diğer kadınlarla birlikte mahkemenin altını üstüne getiriyor. Hakim ailelerin talebini kabul ettiğinde “O katillerle göz göze bakmak istedim en çok” diyor, “Başardık sonunda.” Kanayan gözünü, sevdiğini elinden alan rödovans sisteminin rantiyelerine dikerek bakıyor. 

Taşeron ve rödovans uygulamasını mümkün kılan sistem 12 Eylül hukukunun ürünü. Bu hukuk kadınlara kan ağlatıyor, ocaklara incir ağacı dikiyor. 
Ama kan ağlarken direniyor kadınlar. 

Bugün, Soma katliamının yıl dönümünde de, tarihin asla sadece acılardan ve travmalardan ibaret olmadığını, aynı zamanda kanayan gözlerin direnişiyle yazıldığını bir kez daha göreceğiz. Hatırlayacağız.

Zulüm varsa mücadele de var.  

* Kaktüsler Susuz da Yaşar: Mamak cezaevindeki 
kadınların cezaevi direnişini anlattığı kitabın adı. 
(Dipnot yayınları)

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa